20 Ağustos 2008 Çarşamba

İnadına yaşa...

Zamansız gelen dokunuşlar,işte bu canımı yakıyor hiç olmadığı kadar...Sinsi,kızgın ve bir o kadar acımasız gülümseyişler..her gülümseyişin ardında gizlenen bir çığlık yükseliyor göğe...zamansız geldi gördün mü yine acılar..

titrek karın ağrılarına dönüşüyor tenimdeki her dokunuşun..başımı çevirdiğim her saniye yeni bir dünya canlanıyor gözüme,yeni ama aynı dünya...Aynı dünyanın yeniden doğmuş biçimi..evet uyandığımız ilk anda kanamıştı içimiz..uyandığımız ilk anda da ağlamamış mıydık sanki...gülerek doğabileceğim bir dünya var mı tanrım?bir dünya yaratabilir misin biz gerçekler için...her doğan bebek gülerek uyansın 9 aylık rüyalarından...her düştüğümüzde her aşık olduğumuzda her canımız yandığında gülelim...böyle bir dünya neredeydi acaba?neredeydi bedenlerimizin ardına gizlenen sahte ürperişler..korunma içgüdülerimizin yarattığı sahte titreyişler...neredeydi bu dünya?

ölüm dedik...ölüp kurtulalım hadi...ölüm bitirmiyor her şeyi..kuantumun bir parçası olup uçuyoruz dünyada...bitmiyor her şey..biz aynı bedende var olamasakta,aynı ruh yaşıyor kirli dünyada...yaşa ..! inadına yaşa!...yaşa ağlayarak...inadına yaşa sürünerek..parçalansada yüreğin..parça parça kopsanda...kendi pençelerinle parçalansada bedenin..vazgeçme!yenik düşmek yakışmaz bu bedene...devrilme üç nokta bire dayanamayan bir dağ gibi yerlere...asla devrilme sahte ayaklar altında kalan yerlere...yaşa..!inadına yaşa!...acılarının mutluluğna dönüşmesini seyredeceksin elbet...yaşa...yaşa...ve inadına yaşa...bu kirli dünyada...

Hiç yorum yok: